Fırsatçılık diye bir şey yok aslında. Ya da şöyle diyelim: Fırsatçılığı lanetleyenler, fırsat bulsalar ilk onlar yapacak gibi duruyor! Depremden bu yana gördük, evi yıkılmayanlar, evi yıkılanlara adeta zulmetti. Daha düne kadar 2-3 bin lira olan kiralar bir anda 10-20 bin liraya fırladı. Dükkan sahipleri de aynı şekilde, yıkılmayan iş yerlerinin kirasını 7-8 kat artırarak esnafı zor durumda bıraktı. Kiracı esnafın suçu yok, onların zaten masrafları var. Ama bir de kirasız konteynerde ticaret yapan esnaf var ki, hiçbir gideri yokken malını iki-üç katına satarak vatandaşı zor durumda bıraktı.
Kayısı üreticisi de bu zincirin bir parçası. Ürün bolken ihracatçı üreticiyi köşeye sıkıştırdı. Şimdi ise roller değişti; üretici ve stokçular, ihracatçıyı sıkıştırıyor. Malatya’da kayısı yandı, ama Mersin Mut’ta fiyatlar 10 katına çıktı, yine olan Malatya'ma oldu. Özbekistan, Tacikistan ve İran gibi ülkeler ise ellerindeki düşük kaliteli ürünlere 6 dolar fiyat çekerek dünya pazarında yüksekten satış yapıyor.
ABD’de yumurta krizi patlayınca Türkiye'de yumurta ihracatının önü açıldı, elimizde bir yumurta vardı onunda fiyatları tavana vurdu. Yumurta üreticileri de halkı zor durumda bıraktı.
Bu fırsatçılık yalnızca tarımda değil, sanayide de karşımıza çıkıyor. Malatya’da araç sanayisine gidiyorsun; basit bir yağ değişiminin yanında ön-arka fren balatası ve bir rot kolu değiştiriyorsun "borcum kaç para?" diye sorduğunda, ustanın istediği el emeği ücreti 4 bin lira! Allah'tan da mı korkmuyorsun diyeceğim olmuyor, e be ... adam araçta geçirdiğin süre toplamda 45 dakika. Hesap ortada, ama "Ne koparırsam kârdır" anlayışı burada da kendini göstermeye devam ediyor. Adamlarda haklı denetleyen yok! Aynı işi Elazığ veya Gaziantep'te üçte bir fiyatına yapanlar demek ki zararına çalışıyor ya da delirmiş!
Sonuç olarak, imkânı olmayan Allah’a havale ediyor, imkânı olan ise elindekini fırsata çevirip zulmetye devam ediyor. Bu dengenin ne zaman kurulacağı meçhul, ama tablo pek iç açıcı görünmüyor. Hepimizin gözü önünde dönen bu çarkta, kazanan hep fırsatı bulan, kaybeden ise elinde olanla yetinmeye çalışan oluyor. Bu yüzden sorumluluk hepimizin omzunda. Sadece denetleyenlerin değil, izleyenlerin de farkında olması, sesini yükseltmesi gerekiyor. Aksi halde bu düzen sürer gider ve biz yalnızca izlemekle kalırız!